Nisan 07, 2009

Küçük Rol Yoktur, Küçük Oyuncu Vardır


Selamlar sevgili gönül dostları. Başkan “Misafir ol gel bana” dedi, biraz gecikmeyle de olsa buradayım. Aslında bu yazıyı yazma motivasyonunu bir Philadelphia maçı sabahında hissettim. Forumda ikinci denememde iyi bir galibiyet serisi yakalamışım, üç Texas takımı ardı ardına önümüzde diz çökmüş, Ariza’nın ilk beşe yerleşmesi hem kendi performansı, hem de ‘bench’ üzerinde olumlu sonuçlar vermiş derken öyle bir ‘boxscore’ duruyor ki karşımda…

Sigaraya yeniden başlama kararı almadığım için kendimi şanslı addediyorum, muhtemelen bu kararı da son haftaya lider girip şampiyonluğu Sivasspor’a bırakan Mustafa Denizli yönetimindeki Beşiktaş aldırır. Philadelphia gibi bir takıma, saha avantajının ortada olduğu ve momentumu aldığın bir dönemde içeride son çeyrekte 14 sayı öndeyken maç veriyorsun. Rakibinin istikrarsızlık abidesi Louis Williams, Reggie Evans, Donyell Marshall, Donyell Marshall ve Donyell Marshall’dan oluşan ‘bench’i, taraftarını sezon başında şampiyonluk konusunda en çok umutlandıran etkenlerden olan senin ‘bench’ine 36-18’lik bir skor üstünlüğü kuruyor. Bu buzdağının yalnızca görünen kısmı, buzağının hası -Bülent Baba, no offense but- Farmar’ın sahada oyun kuruculuk kisvesi altında yaptığı dansözlüklere değinmiyorum bile...


Amerika Birleşik Devletleri’nde “Razzie Awards” (Altın Ahududu Ödülleri) adı verilen ve Oscar töreninden hemen önce sahiplerini bulan bir ödül var, orada yaşamış olan arkadaşlar da var, bilirler kuşkusuz. Sene boyunca tüm filmleri izleyen eleştirmenler, en kötü performansları itinayla seçerler. Ben Affleck, Halle Berry, Kevin Costner, John Travolta, Brad Pitt ve Burt Reynolds gibi birçok isim bu ödüle layık görülmüş, bir kısmı ödülü almak üzere törene de katılmışlardır. Ben bunun bir benzerini burada da verelim derim, isim olarak da bir yandan Brian Cook önünde saygı duruşunda bulunmamıza da imkan verecek “Cookie Awards” uygun olabilir. Forumda en çok küfüre maruz kalan kurabiyeyi kapar. Açıkçası, Vladimir Radmanovic’in de yolcu olmasından sonra bu ödül için Walton’ın pek bir rekabete izin vermeyeceğini düşünmekteydim. Fakat bağımsız aday Farmar geldi ve kontrata sırt üstü uzanan Vujacic ile birlikte Puke’u ciddi ciddi tehdit eder konuma geçti. Bu üçlünün Anadolu’dan gelen saf delikanlı görünümündeki, çocuğumuz Bynum için de ne kadar kötü arkadaşlar olduğunu bilmem eklememe gerek var mı... Son olarak da Fisher. Aslında Fisher yıllardır bildiğimiz, savunmada ayakları oldukça yavaş, hücumda üçgeni işler kılmaktan öteye çok da inisiyatif alması beklenmeyen aynı adam. Ancak bir Orlando buluşmasında camianın ağır toplarının koyduğu teşhis hala geçerli: Azgın Teke Sendromu (Böser Geissbock Syndrom)


Bu durum üzerine düşünülmesi gereken bir konu. Bynum’ın sakatlığı sonrası Odom’ın ilk beşe kayması, ikinci beşin hücumdaki akıcılığını neredeyse sıfıra indirdi. Şu anda da Ariza’nın da ilk beşe çekilmesiyle, ‘bench’teki en güvenilir isim olarak Mbenga ya da Powell ismini zikreder çoğu taraftar muhtemelen. Artık zevke göre değişir o tercih… Peki sezon başında üzerine titrediğimiz, daha ziyade “Second Unit” olarak adlandırmaktan hoşlandığımız o ekibe ne oldu? Bir sakatlıkla, sadece Odom gibi bir oyuncunun eksikliğiyle yıkılabilecek bir şey miydi? Bu retorik sorunun cevabını aramayacağım. Ben biraz geçmişe, ama çoğu okuyucunun ucundan kenarından tanıklık ettiği yakın bir geçmişe götüreceğim sizleri. “Three-Peat” döneminde başarıya giderken, Phil Baba ve arkadaşları doğru formülü bulmuşa benziyorlardı, bugün eldeki malzeme o formülü uygulamak için yeterli midir? Bizim cevap arayacağımız soru bu.

Öncelikle 1999-2002 benim tam olarak ortaokul dönemime tekabül ediyor, hele o ilk şampiyonluk sırasında NBA ile ilişkim sadece Ender Bilgin’in ağzından, Ali Özsoy’un kaleminden çıkan kelimelerin insafına kalmış durumda. Corliss Williamson desen veliaht, o derece… O yüzden ben de, izlediklerimle okuduklarımı harmanlayarak bir şeyler yapmaya çalışacağım, şimdiden belleğimin yetemediği noktalar için affola.


Söz konusu döneme damga vuran takımı diğerlerinden ayıran kuşkusuz iki adamdı. Onlardan biri bugün hala Staples Center semalarında, ama bu sefer yanında Shaquille O’Neal kadar dominant bir pivot yok, dolayısıyla o denli güçlü bir duodan bahsetmek pek mümkün değil. Bu yüzden yan parçalar daha anlamlı oluyor, Gasol-Bynum ikilisi dışında kalan herkesi de “rol oyuncusu” olarak niteleyebiliriz sanıyorum gönül rahatlığıyla… Kıyasımızı bu çerçevede yapalım.

İlk şampiyonlukla başlayalım. Chicago’nun hesaplardan silindiği ilk tam sezon, play-off boyunca genelde dokuz kişilik bir rotasyon kullanılıyor. Şimdinin azgın tekesi Fisher’ın, o günkü rotasyondaki yeri tam olarak California çocuğu Farmar’ın yerine denk geliyor. Tecrübe abidesi, üç yüzüklü Ron Harper’ın arkasında 15 dakika süre alıyor. Üç şampiyonluk sezonu içerisinde Shaq’in en dominant olduğu ve “The Diesel”in neredeyse evinin arka bahçesinde tek pota yapıyor izlenimi verdiği sezonda Fisher’dan kimse hücumda sorumluluk almasını bekleyemezdi tabii. Ama tek bildiğim, sahada kaldığı süre içerisinde takıma Farmar’ın bugün verdiği zararın yarısını vermediği ve sadece düzenin bir parçası olmayı başarabildiğidir. Glen Rice’ın bu kadroda tam olarak bir karşılığı olduğunu söylemek zor, her zaman çok verimli olmasa da skora gitmeyi bilen bir herifti. Özellikle de veliaht Corliss’ın takımı Sacramento’ya ve finalde Indiana’ya karşı zaman zaman Kobe’nin rolünü de çaldı Rice. Bir de apartmanın afacan sakini Rambo Berk’in üzerinde Hornets formasını görürdük hep, adamın adını duyunca ilk çağrıştırdığı ablamın Yılan Hikayesi-İkinci Bahar ikilemindeki yanlış tercihi olur hala… Bu da böyle bir anı da hücumda gençlik yıllarındaki üretkenliğini koruyamamış olsa da A.C. Green kadar savunmada nerede duracağını bilen bir adam var mıdır bugünkü takımda? Çift hane gördüğü maçlar tüm sahil şeridinde davullarla zurnalarla kutlanırdı tamam da, bugünkü takımda öyle bir veteran olsa, Powell ve Mbenga gibi adamlar böyle bir tecrübeye karşı idman yapsa ve sonraki şampiyonluklara bilense hoş olmaz mıydı? Joe Smith Ohio’da değil de California’da olsa? Belki ekstra bir maddi külfetti, ama hepimiz biliyoruz ki, Daniel Negreanu istese tek gecede alabilir Jerry Buss’ın o kadar parasını… Birbirimizi kandırmayalım. A.C. Purple&Gold gibi oyun kurucu bölgesinde de eski dostlardan bir somut tecrübeye, Harper’a güvenmişti Phil Baba. Bugün Fisher’a aynı ölçüde güvenebiliyor mudur emin değilim, play-off gelince daha doğru tercihler yapıp Harper’ın o gün verdiği katkıyı verebileceğini düşünüyorum yine de ben.


Tabii ki o gün esas oğlan 34 numarayı giymekteydi. Fakat sorarım size en Sergen Yalçın halimle, Lakers takımı bir konferans yarı finali beşinci maçında, son şampiyonu eleyerek gelmiş bir takımı 65 sayıda tutarak maç kazanıyorsa burada konuşulması gereken o esas oğlanın 15 sayısı mıdır, o esas oğlanın 21 ribaundu mudur, yoksa tüm o savunma direncini sağlayan Harper, Rick Fox, Brian Shaw, Green gibi parçalar mıdır? Muhtemelen esas oğlanın 21 ribaundudur, ama sonuncu saydığım unsur da önemlidir yani… Bence. Yine bugün herkes bir Slovenyalı’nın yarattığı illüzyona kapılmış giderken ve geçen sene bıraktığı o adamı her yerde aramasına rağmen bulamazken bir de şampiyonluğu getiren Portland serisinin son maçına bakalım… Bugün bu yaşında Bynum karşısında ter döken Shaw, o gün 3/4 üçlük ile 11 sayı atıyor, hafızam beni yanıltmıyorsa o müthiş geri dönüşün bir parçası da bu üçlükler… Sasha Vuja-chips? Robert Horry mayıs kedisi zaten, ihtiyaç duyulduğu anda o dipte tetiği çekiyor. Bunun yaşla da ilgisi yok, yarın Bilgi’ye gelse yine yazar gerektiği anda… Bugün Odom’ı dışarıda boş gördüğünüzde kaçınızın yüreğine bir sızlama gelmiyor? Bugün Odom’ı penetre ederken gördüğünüzde… Neyse bu sürer gider.


2001’e geçelim. En sevdiğim sezon. O dönemki kankam iflah olmaz bir Allen Iverson apaçisi. Serinin ilk maçında, cep telefonunun yaygın olmadığı, olanların da Ericsson 688 olduğu o güzel zamanlarda, sabaha karşı telefon çalıyor. Bütün ev ahalisi ayakta. Arayan o “Allen Iverson apaçisi”… Tamam maç güzel maç da, yarım saat sonra zaten serviste göreceksin beni, nedir bu acele? O anda Tyronn Lue ile empati kurmuş vaziyetteki ben, “Bu seri daha bitmedi arkadaş” diye söylenerek çantamı hazırlamaya koyulurken Shaq, Kobe ve arkadaşlarının da bazı planları varmış neyse ki. Hatıralar sardı 4 1 yanımı, neyse devam edelim biz plan yapan o arkadaşlarla. Harper 37 yaşına gelmiş, Green sanırım Miami yapmış. Rice ve ‘salary’deki 7 milyonluk yerine de teşekkür edilip, o günkü şartlarda daha bir ihtiyaç gibi gözüken bir başka eski dost Horace Grant ve aynı büyüklükteki ‘salary’ yükü karşılığında Madison Square Garden’a gönderilmiş. Kariyeri boyunca sürekli takas edilen Rice için bile bir son nokta heralde o 4 takımlı, 12 oyuncu içeren takas. Rotasyon artık yedi kişi… Kobe’de sezon boyunca bariz bir silkinme gözlense de, play-off zamanında ilk silkinen Portland ile oynanan ikinci maçta 19 sayı, 8 ribaund, 6 asist ve 5 top çalmayla Fox ve örgüleri olmuş. Bugün bir play-off karşılaşmasında böyle bir ‘stat-sheet’i -ki ben böylelerine üstat-sheet diyorum daha çok- görmeyi Ariza’dan bekleyebiliriz belki, ama o bile hem fazlasıyla iyimser olur, hem de çocuğa haksızlık… Süpürge 1… Sacramento. Birinci maçta Fisher, Fox’ın yaptığının bir küçük boyunu 11-8-4-3 ile yapıyor. Fisher’ın 8 ribaund aldığı günleri yad edip (bu sene okul defterinin ilk sayfası gibi bir 5 ribaundluk performans var ilk maçta, sonra yok) ikinci süpürgeyi çıkaralım. Üçüncü süpürgenin kurbanı San Antonio olurken, Alamadome Fisher’ı izliyor, maç başına 17.5 sayı aşk ediyor “The Ayarcı”… Fox, Grant ve Shaw’da da hayat var. Finalde psikolojik olarak tam bir dönemeç olan First Union Center’daki ilk maçta Horry ve üçlemesi başrolde: 3/3 üç sayı isabeti, 15 sayı. Bu takım şampiyon olmasın da kim şampiyon olsun? Matt Geiger mı, Jumaine Jones mu, yoksa kızıl saçlı bir Kanadalı mı? Blame Canada!

Devam filmi çok beğenilince üçüncüyü çektik tabii. Önceki iki şampiyonlukta ‘garbage time’ oyunculuğundan öteye gidemeyen Devean George üçüncü yüzüğünü daha çok seviyordur şüphesiz. Çok kötü yüzdeyle çıktığı maçlar da olmadı değil, ama play-off boyunca 17 dakika gibi bir yer işgal etti rotasyonda. Daha ilk beş merkezli bir rotasyon var, Fisher-Kobe-Fox-Horry-Shaq beşlisi kalıyor sahada oyunun genelinde ve her biri de önemli katkılar veriyor. Oyuncuların sorumluluk sınırları daha kesin çizgilerle çizilmiş, Shaw ve George dışında katkı veren çıkmıyor pek kenardan. Bir maçta Lindsey Hunter’ın ciddi çabaladığını hatırlarım. O genelde tek maç çıkar sahneye zaten, 2005 finallerinde de öyle olmuştu. İlk turda Portland’ı yine süpürdük, Dale Davis ve Shawn Kemp’in olduğu bir garip pota altına karşı eskisi kadar da zor olmadı. O dönemde okulda bir Blazers taraftarı arkadaş vardı, ona selam olsun. Muhabbetimize “Kaç kaç bitti?” sorusuyla maydanoz olup, “3-0” cevabını alınca hiç duraksamadan “Kimler attı?” diye soran arkadaşa da ayrı bir selam. Ortaokul böyle muhabbetler için var, “Shaq (2), Kobe attı” deyip savuşturacaksın.


İkinci turda ilk maçta 12 sayısına 9 ribaund ekleyen bir Samaki Walker vardı sahada. Üçüncü maçın ikinci çeyreğinde Shaq’in kenarda olduğu bir bölümde San Antonio’yu içeriden adeta işleyen ve rakip plakayı almaya çalışırken 12 sayıyı bulan da yine Samaki. Ben bu adamı severdim, adı güzel ondandır heralde. Ama şu yukarıdaki sahneyi izleyen bir Laker, aynı adamı yıllar sonra Yaz Ligi’nde iş kovalarken görünce nasıl acımasın yüreği? Son maçta Fox’tan 17 sayının yanında 7 asist… Yola devam! Suckramento bu sefer bilenmiş. Bir yandan LGS stresi, öte yandan bu serinin stresi. 14 yaşında çocuk için fazla. Seri geçiliyor, sınavda 93 net… Ama seri nasıl geçiliyor? Böyle bir seri iki kişiyle kazanılmaz ve biz de iki kişiyle kazanmadık. İlk maçta Horry’nin 18 sayı, 8 ribaund, 4 top çalması var. Üçüncü maçta Hunter ve Shaw geçmişten birkaç kuple sunuyor, yetmiyor. Dördüncü maçta Horry’nin bir 15 sayısı var, bir de 3 sayısı var. Aman karıştırmayalım… Yedinci maçta Kobe ve Shaq şukela tamam, ama Horry 16 sayı-12 ribaund-5 asist, Fox 13 sayı-14 ribaund-7 asisti haybeye yapmıyor, dikkat! Finalin ilk iki maçını sınav sebebiyle izlememiştim, hala pişman değilim. ‘Bench’ desen ortalama 12 sayı atmış final serisi boyunca, ama sor bir takımın ihtiyacı var mı kenara bakmaya? Fox-Fisher-Horry dönüşümlü olarak bir adım ileri atıyor ve duoya destek çıkıyor. Bu takım şampiyon olmasın da kim şampiyon olsun? Aaron Williams mı, Brian Scalabrine mi, yoksa kızıl saçlı bir Kanadalı mı? Blame Canada!

Geçen gün Rick Fox başlığı açtım, herkes duygu doldu. Brian Shaw’u kenarda abidik gubidik gözlük seçimleriyle görmek bile bizim için bir eğlence, insanlar “Shawshank Redemption” izlerken onu hatırlıyor, o derece. A.C. Green’e o soyadını yakıştırabilen bir Laker, ben görmedim. Tyronn Lue bile sezon ortasında point guard eksikliği hissedilince akla ilk gelen isimlerden biri, yabancıya gitmesin istiyor herkes 12. koltuk. Derek Fisher’ın bu yıl yaptıklarını başka bir guard yapsa, Cookie alamasa da “Smush Parker Özel Ödülü” onun olurdu şüphesiz. Bu krediye nasıl sahip oluyor? Çünkü bize üç sene üst üste bu mutluluğu yaşatan adamlar sadece Shaquille O’Neal ve Kobe Bryant değil, aynı zamanda bu adamlar da… Yağmur çamur dinlemeden her hafta maçına gittiğimiz, uğruna Çiçek Pasajı’nda 1 Galatasaray taraftarı yanağı + 1 çatal = Karakolda 1 gece denklemini tecrübe ettiğimiz özbeöz takımımız bize 20 yılda üç şampiyonluk armağan edemezken, işte bu adamlar yaptı bunu üç sene üst üste. Travis Knight, John Salley, Sam Jacobson, John Celestand, Isaiah Rider, Mike Penberthy, Stanislav Medvedenko, Mark Madsen, Mitch Richmond, Joe Crispin, Greg Foster, Jelani McCoy. Ladies and gentlemen, please stand up and give them a big round of applause.

Cem Pekdoğru, 2009
http://www.lakerstr.com/content/view/275/2/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder