
Fort Worth, Albuquerque, Miami, Los Angeles, Rockford, Udine, San Antonio, Portland, Selanik, Bologna, Pesaro, Denver, İstanbul, Madrid. Bu liste basketbol kariyerinin Charles Smith’i sürüklediği şehirlerin listesi. En azından şimdilik... Kenny Thomas ile birlikte oynadığı New Mexico günlerinden beri NBA’in kıskacında olan, fakat Spurs ile geçirmekte olduğu başarılı sezonda kalçasından yaşadığı sakatlık sonucunda yavaş yavaş bir Avrupa basketbolcusuna evrilen Smith, her yerde olduğu gibi Efes Pilsen’de geçirdiği 2.5 sezon sonucunda ülkemizde de bolca hayran kazandı. (1)
Aslına bakılırsa Smith için İstanbul günleri çok iyi başlamamıştı. 2005-06 sezonunun son haftasındaki Ülkerspor maçından önce kadroya katılan Smith, takıma tam anlamıyla adapte olamadan final serisinde Ömer Onan’ın sıkı savunmasıyla karşılaşmış ve düşük yüzdeli oyunuyla 4-0’lık hezimeti getiren faktörlerden biri olmuştu. Fakat Real Madrid’le yaptığı kontrat Avrupa’daki ilk uzun süreli kontratı oluyordu ve NBA defterini tamamen kapatması sahada fazlasıyla işine yaradı. (2)
Kendisine top çalma konusunda da büyük avantajlar sağlayan uzun kolları nedeniyle “Örümcek” lakabıyla bilinen oyuncu, ikinci İstanbul seferinde ilkinin aksine zor anlarda sorumluluk almaktan kaçınmayan, hücumda verimsiz olduğunda dahi savunmasıyla fark yaratmayı becerebilen bir oyuncu profili çizdi. Geçen seneki final serisinde şutunu tam anlamıyla bulamamasına rağmen ısrar etmeyip hücumu Thornton-Shumpert ikilisine bırakan Smith, Willie Solomon üzerindeki yıpratıcı savunmasıyla 2-0’dan geri dönerek kazanılan şampiyonlukta önemli bir pay sahibi olmuştu. Bu sezon da Euroleague’de ikinci tur maçlarında takımın dış üretimini büyük ölçüde sırtlayan Smith, lige dönüldüğünde de takıma liderlik yapmayı sürdürdü. (3) Igor Rakocevic ve Bostjan Nachbar gibi yeni isimlerden yeteri kadar verim alamayan ve final serisinde Bootsy Thornton’ın sakatlığıyla sarsılan Efes Pilsen’de geçtiğimiz senenin aksine hücumda da kontrolü eline alan Smith, ortalama 30 dakikadaki 13.7 sayı, 3.5 ribaund ve %44 üçlük gibi istatistiklerle takımının seriye tutunması için her şeyi yaptı.
Kulübün geleceği hakkındaki soru işaretlerinin ne yönde cevap bulacağı bilinmez, fakat bu basketbol gezgininin Türkiye’deki basketbol seyircisinin de saygısını kazandığı kesin. Yavaşlayan ayaklarına rağmen bir top çalma spesiyalisti olduğunu unutmamıza izin vermeyen Smith, Euroleague seviyesinde her takıma önemli bir veteran katkısı verebilir.
(1) Portland’da forma bulamadığı 2002-03 sezonundan sonra bir kez daha Avrupa opsiyonuna dönen Smith, Virtus Bologna formasıyla ULEB Cup’ta 25.2, yerel ligde ise 24.3 sayı ortalaması yakaladıktan sonra ülkenin Euroleague temsilcilerinden Scavolini’ye geçti ve bu formayla tutturduğu 20.6 sayı ortalamasıyla ilk kez rahmetli Alphonso Ford adına verilen sayı krallığı ödülünü kazanarak Avrupa’daki repütasyonunu güçlendirdi.
Sadece 1 maçlık Denver macerasında iz bırakması beklenemezdi. Makedonikos macerasında da işler çok yolunda gitmemişti, fakat mütevazı Yunan kulübünün Smith kalibresindeki bir oyuncu için çok doğru bir adres olmadığını takdir edersiniz.
(2) Real Madrid ile 2007 sezonunun ULEB Cup finalinde MVP ödülünü aldı ve %41 üçlük yüzdesiyle 12.9 sayı ortalaması tutturduğu turnuvada takımını şampiyonluğa taşıdı.
(3) Top 16 süresince maç başına 30 dakikadaki 13.8 sayısıyla Efes Pilsen’in en skoreri oldu. Özellikle Madrid’deki 18 sayı, 7 ribaund, 4 asist ve 5 top çalmalık performansı ve maçın sonlarında geçirdiği sakatlık sonrası ayağa kalktığında Palacio Vistalegre tribünlerinden yükselen cesaret alkışları unutulmazdı.
Cem Pekdoğru, 2010
NBA Türkiye Temmuz 2010 sayısında yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder