Bahse konu yazının finalinde
Oktay Mahmuti’nin geçmişe saplanıp kalan tiplerden olmamasını, aksine daima
kendisi için yeni meydan okuma alanları arama karakterini bu sezon Efes
Pilsen’in açıkça tökezleyen basketbol projesi için yeni bir başlangıç
yaratabilmesi adına bir güvence olarak öne attığımı görüyorum. Fakat çok uzun
yıllardır, bu proje adına hayati kararların altına imza atanlar koçlar değil.
Bu yüzden de, projenin başarı tanımını doğru yapıyor olsak bile, o çok katmanlı
başarıya bir koçun takım mühendisliğindeki yetkinliğiyle yahut taktik
tahtasındaki X ya da O ile gidilebileceği öngörüsü işleyişi bilen herkese
fazlasıyla naif gelecektir. Bu bağlamda son şampiyon Olympiakos önünde alınan
26 farklı galibiyete, 26 farklı anlam yüklemek teknik açıdan mümkün olsa da bu
anlamların her birinin asıl soruya değil dış çeperlerde bulunan ve ‘trivial’
bazı sorulara açıklık getireceğini de görmek gerekiyor.
Efes Pilsen’in Kadıköyspor’u
devralarak başlattığı basketbol yolculuğunun seyri malum, ‘bir kez de benden
dinleyin’ diyebilirim ama bencil ve israflı bir yaratımdan fazlası olmaz.
Özellikle Fenerbahçe-Ülker birleşmesi ve takiben İstanbul’un diğer iki ‘büyük’
kulübünden gelen karşı hamleler sonrasında, artık doksanların ortasındaki
basketbol coğrafyasından hayli uzaktayız. Yeni düzende yerel lig Efes’in
-kurallarını bizzat koyduğu- oyun bahçesi olmaktan çok uzak. Bunu desteklemek
için argüman arıyorsanız, Türkiye’ye NBA kapısını açan iki oyuncu Efes
altyapısından çıkmışken bunun devamının gelmediğinden bahsetmek popüler bir
seçenek. Bununla birlikte Efes’in o günlerdeki tahakkümü açıkça sezilebilir
olmanın yanında, birkaç yüksek profilli oyuncu üzerinden anlatılınca
azametinden ister istemez kaybediyor. Birinci ligdeki hemen her kulübün yerli
kadrosunun büyük oranda Efes menşeli oyunculardan oluşması ve tek bir altyapı tesisinin
tüm ülke basketbolunun işleyişini dikte ediyor olması, o monopol yapının
tasviri için kaçırılmaması gereken bir detay. Bu büyük resmin takımı
sürüklediği Avrupa başarılarının -dünya genelindeki benzer örneklere uygun düşer
şekilde- sportif müsabakaları en ilkel komplekslerini aşmak için güvenli bir
yol olarak gören bir ülkeye yaşattıkları da aslında çok şaşırtıcı olmamalı.
Son yıllardaki resme döndüğümüzde
ise denizin bittiğini kısa sürede anlıyoruz. Güç merkezine oturan Efes’in milli
takım algısıyla ödüllendirildiği o düzen, yalnızca kıyıda bulanık bir suret
olarak gözümüze takılıyor. Yeni adıyla Anadolu Efes, bir ülkece kucaklanmayı
bir tarafa bırakın, bir şehrin veya bir semtin aidiyet duygusuna dahi mazhar
olamayan ve yakın gelecekte olması mümkün gözükmeyen bir takım. (Her şeye
rağmen basketbol takımının hala markanın en muteber uzantısı olmaya devam
ettiğini söylemeliyiz. Siz yine de Sinop yakınlarında bundan pek bahsetmeyin.) Maçlarını
her sene şehrin birbirinden uzak ve farklı sosyal gruplara barınaklık eden üç
köşesinde oynamaları, bu döngüyü kırmak için çok da çabalamadıklarının kolayca
saptanabilecek bir göstergesi. Evet, basketbola da taşınan Üç Büyükler merkezli
nefret ortamı içerisinde bir ‘rakip’ olarak bunca yolu katettikten sonra o
ilişkilerin çoktan yıpranmış olduğunu düşünüyor olabilirler. Bu noktaya
gelinmesinin kaçınılmaz olduğunu yolun başında görmüş de olabilirler. Ve belki
tüm bu olanlar için sorumlular sıralanacaksa o listenin tepesinde bir yer iddia
edemeyeceklerini öne sürebilirler. Yoğunlaşmamız gerekense, karşımızda duranın
gitgide değerini kaybeden ve kağıt üzerindeki varoluş amacından sapan atıl bir
‘proje’ olması.
Aslında hiçbir sorunun çözümü, görünürde
bu sorunların çözümü ile ilgili -doğal olarak ve diğer yandan ne yazık ki-
herhangi bir söz hakkı olmayan Mahmuti’den geçmiyor. Bu noktada denkleme
yeniden dahil olan, meydan okuyan ve sağaltıcı Mahmuti karakteri. Olympiakos’a
karşı alınan türden galibiyetlerle desteklendiği müddetçe kulüpte onsuz geçen
beş sezondaki hiçbir koçun hayal edemeyeceği kadar etkin olan Mahmuti’nin
merkezinde bulunacağı bir katharsis süreci, tek olurlu kurtuluş senaryosu gibi
duruyor.
Cem Pekdoğru, 2012
22 Ekim 2012 tarihli Evrensel Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder