Kasım 27, 2012

Belleksiz Otlaklar Ülkesi

Size Royce White’tan bahsetmiştim. Devam eden NBA sezonunda yanıtını merakla beklediğim soruların başında, henüz lige adım atmadan ‘kaçık’ yaftasına layık görülmüş çaylağın yolculuğunun neler getireceğiydi. Özünü kaybetmeden uyum sağlayabilecek miydi, yoksa kazanan onu alt etmek için sıraya girenler mi olacaktı? Açıkçası White için yolun sonu şimdiden gelmişe benziyor. Savunma mekanizması olarak geliştirdiği ‘mağdur psikolojisi’ de sempati yaratmaktan uzak ve ona pek yardımcı olmuyor.

Tepkileri tartışılır olsa da, ligin bu alandaki geçmişini düşündüğümüzde, White’ın hislerini çözümlemek çok zor değil. NBA, sportif rekabetin zirve noktalarından biri ve burada ‘öteki’ olmanın yükü çok ağır. Sırtlamaya niyetlenirseniz sizi yere yıkabileceğini bilmelisiniz. Birkaç hafta önce sürpriz emeklilik kararının arka planını berraklaştıran bir açıklama yapan Keyon Dooling, bir dolu örneğe bir yenisini ekledi. Dooling’i tanıyanlarınız olabilir. Ligde 12 sezon geçiren, kariyerinin başında bir top arsızı profili çizerek beklentilere pek yanıt veremeyen ancak son yıllarında Celtics soyunma odasının dominant figürlerinden birine dönüşerek nihayet kazanan bir takımın parçası olan ve çevredeki saygınlığını Oyuncular Birliği asbaşkanlığına seçilerek perçinleyen adam. Dooling ileri doğru bir adım attı ve CSNNE.com’a verdiği röportajda çocukluğunun tüm ayrıntılarını, ab initio ad mala, ortaya serdi. Duygusal, cinsel ve mental istismar içeren bir hikayeydi ve basketbol kariyerini noktalama kararı da geçmişin şeytanlarıyla yüzleşme zamanının geldiğini hissetmesiyle ilgiliydi. Bugüne kadar ligde nefes almayı sürdürebilmek için koruması gerektiğine inandığı erkeklik gururunu bir köşeye bırakma cesaretini nihayet gösterdi.

Dooling’in zırhını indirmek için kariyerinin bitimini beklemesi tesadüf değildi. Çünkü o zırh yere indiğinde, kendisini ne kadar kısa sürede periferiye itilmiş bulacağını biliyordu. John Amaechi de bunu bilenlerdendi ve gey olduğunu ancak basketbolu bıraktıktan üç sene sonra açıklayabilmişti. İlk tepkiler bu çekincesini olumlar nitelikteydi, Tim Hardaway ‘soyunma odasında bir gey olduğunu bilse, yönetimden onu göndermelerini talep edeceğini’ söyleyerek erkeklik gururunu güvence altına alıyordu. Homofobik açıklamalar peşi sıra gelmeye devam etti. Evrensel farkındalığı geliştirmek yönündeki tüm çabalara rağmen, tıpkı 15 sene önce Magic Johnson’ın HIV açıklamasında olduğu gibi, lig böyle bir durumda ne yapacağını bilmiyordu. O sene Magic vedası olacak All-Star maçında sarılmak için kollarını açtığında, en yakın dostu olarak nitelediği bazı oyuncular bile uzaktan bir selamla yetinmişti. Maç başladığında ‘köyün delisi’ görülen Dennis Rodman adım atana değin onu savunmuyorlardı bile. Virüsün terle bulaşabileceğini düşünenler bile vardı.

Türkiye’de de ötekileştirmenin birden fazla popüler boyutu var ve basketbol çevrelerinin de bundan arınmış olması beklenemezdi. Cinsel kimliğini daha önce açıklamış ve ülkesi Belçika’da bir eşcinsel evlilik gerçekleştirmiş olan Ann Wauters’ın Galatasaray’a transferi sonrası bir internet sitesinde işlenen suç son örneklerden. Wauters’ın transferini “Türk toplumu için oldukça aykırı bir durum. Ayrıca Türk kızlarını, Türk basketbolcuları doğa dışı organizasyonlardan korumak hepimizin görevi olmalı. Kulüplerin de” ifadesiyle haberleştirmeyi seçmişler ve çarpık olanın sadece zihinleri olmadığını göstermişlerdi. Wauters belli sivil toplum örgütlerinden destek alsa da büyük çoğunluk ayıplamanın eşlik ettiği bir sessizlik akdi içerisinde hareket etmeyi yeğledi.

Daha önce “Beşiktaşlılık duruşuna uygun davranmadığı için” gönderilen Milica Dabovic’i (ve asıl sebebin daha da mide bulandırıcı olduğuna dair söylentileri) de düşünecek olursak bu köşeye konu olacak yeni gelişmelerin kapıda olduğunu ve insanlık adına yeni dip noktaların görüleceğini öngörmek maalesef zor değil.

Cem Pekdoğru, 2012
26 Kasım 2012 tarihli Evrensel Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder