Perşembe akşamı deplasman turnelerini bitirecek Heat maçından
önceki basın toplantısında Gregg Popovich’in, takımının üç yıldızını (Tim
Duncan, Tony Parker, Manu Ginobili) San Antonio’ya gönderdiğini açıklaması
büyük patırtı kopardı.
Popovich’in ligin yaşı geçkince oyuncuları üzerine kurulu
takımı, halihazırda, uzun ve yorucu bir deplasman turnesinden hedeflediğinden
de fazla galibiyet çıkarmıştı. Kilometre sayaçlarında korkunç rakamlardan
bahsedilen yıldızlarını kullanırken, birkaç sezondur tasarrufta önde gelen
anneanneleri kıskandıran Popovich’in bahse konu açıklamasının çok fazla kişiyi
şaşırtması beklenemezdi. Ancak NBA’in 28 yıllık komisyoneri David Stern, 2014
yılında görevi sağ kolu Adam Silver’a bırakacağını açıklamışken, artık daha
fütursuz ve cesur hareket edebiliyordu. Aslında en başından beri her patron
gibi fütursuz ve cesur hareket edebiliyordu ve ortalama bir patrondan daha sık
fütursuz ve cesur hareket ediyordu. Yine öyle yaptı. “Tüm seyircilerimizden
özür diliyoruz, bu sorumsuzluğa karşı ciddi yaptırımlar uygulanacak.” Kural
kitabını eğip bükerek, Popovich’in bu kararını lige bildirmek için acele
etmemesini de lehine kullanarak, 250 bin dolarlık bir ceza çıkardı.
Tepkiler çoğunlukla Stern’ün ‘bu kez’ çizgiyi aştığını öne
sürüyordu. Stern’ün seyirci vurgusunun adresindekiler de Popovich’in saflarında
gözüktüler. “Siz nasıl bu kadar zalim oldunuz” dediler. Ama bu benim açımdan 28
yıllık Stern saltanatının -sadece yetiştiğim yarısındaki- 28 rezaleti arasına
girebilecek bir şey değildi.*
Stern’ün kara kaplı defterinin ithaf sayfasında Spurs
yazdığını tahmin etmek çok zor değil, sağında solunda Popovich’le ilgili
karanlık eskizlere de rastlayabilirsiniz muhtemelen. Zira Stern yönetiminde NBA
yıldız odaklı bir lig haline geldi, böyle pazarlandı, büyüdü ve Stern de
karşısına çıktığı için minnettar olduğu Bird/Magic rekabetine, Michael Jordan’a
olan borcunu her gün ligi süperyıldızlar için ideal bir ortam haline getirmek
için daha fazla çabalayarak ödedi. Spurs ise bir küçük pazar takımı olarak dört
şampiyonluğa ulaşırken, Stern’ün dayattığı başarı formüllerinin hiçbirine kulak
asmadı. Hanedanlıklarını lig tarihinin belki de en iyi power forveti üzerine
inşa ettiler, ama kendine özgü tarzıyla aynı zamanda ligin gördüğü en az
pazarlanabilir yıldızdı. Spurs’ün taraflarından biri olduğu final serileri, en
düşük reytingleri verdi. Stern bu konudaki rahatsızlığını dile getirmekten
hiçbir zaman çekinmedi, hayalindeki finalin hiç değişmediğini ve her sene
Lakers-Lakers (bazı özel durumlarda Lakers-Celtics) finali görmeyi isteyeceğini
söyledi.
Dinleyiciler arasında Popovich de vardı. Olağan rakipleri
dışında bir ‘büyük öteki’ ile de mücadele ettiğini bilmenin ağırlığıyla yaşadı.
Fakat oyunun kuralının bu olduğunu başından beri biliyordu. Stern’ün getirdiği
her şeyle barışık yaşadı. Bu saçmalığın rekabet edemeyeceği o büyük 28
saçmalığın her birinin ardında -dolaylı da olsa- Popovich’in de imzası vardı.
Ve Yahoo’nun eli maşalı yazarlarının işaret ettiğinin aksine, bir modern zaman
şövalyesi olduğu falan yoktu. Üstün bir birey değil, hayatında hala küçük
rövanşlardan haz almayı becerebilen bir küçük patrondu. Bu şampiyonluk
çekirdeğiyle son yıllarını yaşarken, bir perşembe maçını, yani en önemli
davetin ana yemeğini, patronunun yüzüne çarptı. Görevdeki son yıllarında had
bilmek zorunda hissetmeyen büyük patronun misilleme mahiyetindeki güç gösterisi
gecikmeyecekti.
Tüm bu hikaye bana çok sempatik geldi. Sağınıza solunuza
baktığınızda öylelerini göreceksiniz ki, bu patronların didişmesi size de
sempatik gelecek.
* Benim için
1 numarada hala kıyafet yönetmeliğinin faşist alt metni var. Sevgili Mithat
Fabian Sözmen’in yakın zamanda bu konuya değindiğini hatırlıyorum, Evrensel
arşivinde bulabilirsiniz.
Cem Pekdoğru, 2012
3 Aralık 2012 tarihli Evrensel Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder