Yıldızların üzerinde gezinen uçarı bir tip… Lige kabul
ettiği bir anksiyete bozukluğuyla birlikte adım atan ilk basketbolcu adayını,
NBA bu etiketle karşılamıştı. Rockets tarafından seçildikten sonra onu pazarlamak
için yeni bir yol geliştirdiler: “En büyük idolü olarak Michael Jordan’ı değil,
John Lennon’ı zikretmeyi seçen bir genç adam.” NBA daha önce böyle bir
karakteri karşılamamıştı, fakat bu işin üstesinden gelecek yegane takım Rockets
olabilirdi. Öyle ki, son gün Dwight Howard’a tırmanmak için satın aldıkları
seçim haklarının Rockets-White birleşmesiyle noktalanmasında lig komisyoneri
David Stern’ün parmağını ararken buluyordunuz kendinizi. İdeale o kadar yakın
bir senaryo hayata geçiyordu.
White’ın NBA’deki yolculuğunun başlangıcı ise idealden
oldukça büyük bir kırılma gösteriyor. İzlerini geçmişinde, 10 yaşındayken,
basketbol sahasında birlikte tam sahayı koşarken kardiyak bir anomali nedeniyle
yere yığılan arkadaşının yarattığı travmaya kadar sürebildiği bir davranış
bozukluğu var. Uçak yolculukları ise White için endişenin büyük sahnesi. Birçok
takımı onu seçmekten alıkoyan, doktorlarının basketbol kariyerine şüpheci bir
tavırla yaklaşmasına neden olan şeylerin başında da bu geliyor: “Bütün
basketbol endüstrisi seni alt etmek üzerine kurulu.”
White bugünlerde bu sözleri daha somut olarak hissediyor.
Fakat liseden son yılında kovulan, koleje geçtiğinde ise talep ettiği özel
muameleyi kimseden göremeyince bir sezonun ardından okul değiştiren biri için
bu tamamen yeni bir şey değil. Tek fark, artık çok daha kararlı gözüküyor.
Medyadaki algısı şimdilerde “kafası karışık bir genç adam daha” boyutuna inmiş
olsa da o özel bir ilgi talep ediyor. Kendi adına değil, artık hayata en çok
onları temsil etmenin sorumluluğuyla tutunduğu zihinsel bozukluktan muzdarip
tüm insanlar adına. Yeni bir “akıl sağlığı protokolü” istiyor mesela. Bunu
yaparken çoğu zaman antipati topluyor. Twitter yoluyla herkesle iletişim
kurmaya çabalıyor, fakat kendi doğrularını (ya da toplumun ortak doğrularını)
ona genelgeçer doğrularmış gibi sunanlar karşısında küplere biniyor. Bu
diyaloglar her defasında bu insanlar için dua ettiğini ve er geç doğru yolu
bulacaklarına inandığını belirten bir sloganla kapanıyor. Rockets 16. sıradan
seçip, garanti kontrat bağladığı bir yatırım için adımlar atmakta, beklendiği
gibi, ortalama bir NBA takımından daha arzulu. Fakat White daha kökten bir
çözümün peşinde.
Sabıka kaydını doldurmakla geçirdiği yıllardan sonra yeni
bir yaklaşım getirmesinin 2010’u bulduğunu söylüyor White. “Çevreme baktım ve
dedim ki: ‘Kahretsin, ben bir basketbolcu değilim. Bu gerçek yaşam.’”
Basketbolun uzun süredir birinci önceliği olmadığını fark
edebiliyoruz. Rockets ile ortak bir rota belirleyemediği dört ay boyunca ne
kadar idman yaptığı sorulduğunda, “Haftada belki bir şut atıyorumdur” dediğinde
bizi onaylamış oluyor.* Takım için bazı vazgeçişler sunması (“Feda” demesi?)
gerektiğini söyleyenler White’ın kişisel Sinirimi Bozan Şeyler listesinin ilk
sırasında olabilir. Bu yüzden ortalama bir Rockets taraftarının yakın zamanda
onu bağrına basması çok olası gözükmüyor.
Lakin White bir fark yaratmak istiyor, aynı zamanda bunu bir
basketbolcu olarak yapmasının gerekmediğini düşünüyor. Bilakis, yaratacağı
farkın basketbol sahası sınırlarında kalmayacak kadar ‘gerçek’ bir fark
olmasını istiyor. Üst üste bilmem kaç maçta yüzde-altmış-ve-üstü şut yüzdesiyle
otuz-ve-üstü sayı atmakla yaratılamayacak bir fark. Fakat mücadele alanı
basketbol sahası olmak zorunda. Geçen hafta içerisinde Rockets’ın D-League (Gelişim
Ligi) takımı Vipers ile ilk kez sahaya çıkmasının sebebi aslında bu.
Izdırap sonlu bir şey değildir ve ızdırabın sonu, onun aynı
zamanda meşruiyetini yitirmesi anlamına gelecektir. Salı gecesi White’ın sahaya
çıktığı an, özel bir basketbol kariyerinin başlangıcı olacağı için özel
değildi. Onun özel bir basketbol kariyeri için yeteri kadar yetenekli olduğuna
inanmadığımızı söylemiyorum, fakat benimle birlikte oyuna hakaret düzeyinde bir
basketbol kalitesine sahne olan D-League’in YouTube kanalını açan 1600 kişinin
motivasyonu bu değildi.
1600 kişi. İdeal bir başlangıç değil, küçük bir fark. Ama
‘gerçek’ bir fark.
* Bu sırada
karşısındaki ismin Chuck Klosterman olması, gerçeği söylemeyecek kadar sıkılmış
olabileceğini de düşündürüyor. Yöneticilerin de içinde bulunduğu bugünün
Amerikalı yetişkinlerini temsilen tüm ABD içinden birisini seçmemiz gerekse
aklımıza gelecek belki de ilk isim, White için sinir bozucu olmasını
anlayabiliyorum.
Cem Pekdoğru, 2013
18 Şubat 2013 tarihli Evrensel Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder