
Russell Westbrook, Amerikan milli takımında Jerry Colangelo’nun hazırladığı geniş oyuncu havuzunda yerini aldığında bu daha ziyade bir proje seçimine benziyordu. Dünya Basketbol Şampiyonası için İstanbul’a gidecek nihai kadroda yer almaya aday bir genç yıldız değil de Chauncey Billups, Derrick Rose, Rajon Rondo gibi spot ışıklarını şiddetli biçimde hisseden oyuncuları kamp boyunca zorlayabilecek bir antrenman oyuncusu statüsündeydi belki de. Ancak bu, Westbrook’un hayatında ilk kez karşılaştığı bir muamele değildi.
Lisedeki son senesine kadar ancak basketbol geleneği olmayan bazı okulların “eğitim bursu” vermeyi düşündüğü Westbrook, son senesinde birkaç etkileyici performans sonrası UCLA koçu Ben Howland’ın dikkatini çekiyordu. Howland bu çocukta o dönemki yetenekli guard rotasyonunu[1] yedekleyip onlara idman verebilecek, uzun vadede de belki bir defansif silah olarak yararlanılabilecek bir oyuncuyu görüyordu. Fakat 2008 dörtlü finalinde Westbrook’un oyun kurucu pozisyonunda alabileceği sürelerin önüne set çeken Collison, Rose karşısında paspas olurken ön plana çıkan tek oyuncu 0 numaralı formayı giyiyordu. Yine de kimse RussWest’in bir lotarya seçimi olacağına ihtimal vermiyordu. San Antonio Spurs formasyonlu “dahi” Sam Presti draft gecesinde 4. sıradan onu seçtiğinde kimse buna bir anlam verememişti. Herkes Jerryd Bayless’ın Sonics/Thunder genel menajerini kısa zamanda pişman edeceğinden emin gibiydi. Ama Presti kazanan bir takımın oyun kurucusunda olmazsa olmaz özelliğin karakter olduğunu biliyordu. [2] Westbrook en uygun isimdi ve ilk iki sezonunda bunu herkese kanıtladı.
Bu yaz Amerikan milli takımı Vegas’ta toplanıp çalışmalara başladığında herkes Rose-Billups-Rondo troykasının takımın guard rotasyonunu oluşturacağını düşünüyordu. Mike Krzyzewski’nin çift kısalı sistemi tercih etmesi halinde FIBA basketbolu için biçilmiş kaftan şutörler Stephen Curry ve Eric Gordon’ın isimleri tartışmaya dahil olabilirdi. Westbrook ise Rose kadar hızlı, yahut Billups kadar şutör değildi. Onun getireceği savunma katkısını Rondo da fazlasıyla getirebilirdi!
Bazıları Rondo’nun ailevi problemlerinin onu İstanbul kadrosunun dışına ittiğini savunsa da, Coach K yaptığı açıklamalarla bunun -daha çok- teknik bir tercih olduğunu belli ediyordu. Ve zaman, Westbrook’a güvenen bir başka basketbol adamını daha haklı çıkardı. Westbrook birkaç sene öncesine kadar adını aynı sayfada geçiremediği Rose’un verdiği katkının çok üzerine çıktı. Takımın başarı formülü olan baskılı arka alan savunmasında başroldeydi. Bir oyun kurucu olarak takıma maç başına neredeyse 3 ribaundluk bir katkı sundu. Ve o ‘tehdit olabilecek bir dış şutu yok’ denen oyuncu, Türkiye’nin etkili alan savunmasına karşı en kritik anlarda soktuğu iki üçlükle altını ülkesine taşımayı başardı. Onu bir kez daha göz ardı edin, mahcup kalmanız çok zaman almayacaktır!
* Westbrook takıma katıldığında rotasyonda yıldız adayları Darren Collison, Arron Afflalo ve Josh Shipp’in arkasında düşünülüyordu. Bunlardan bir tanesi önümüzdeki sene Galatasaray Cafe Crown forması giyecek, Westbrook’un ise altın madalyası var.
** Sam Presti: “O NBA tarihinde lisedeyken ayakkabılarını kendi parasıyla almış tek dördüncü sıra seçimi. Ve insanlara yanıldıklarını göstermek için oynamıyor, sadece ne kadar iyi olabileceğini görmek için limitlerini zorluyor.”
Cem Pekdoğru, 2010
NBA Türkiye Ekim 2010 sayısında yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder